Bu yazı, köyün eski muhtarı olan Mustafa Coşar'ın konuşmacı olarak katıldığı 2 Nisan 2025 tarihli "Datça'nın Tarihi" adlı etkinlikten derlenmiştir ve Datça Yarımadası'nın zengin tarihini, göç hikayelerini ve insan ilişkilerini anlattığı sohbetin samimi ve yerel ağızla aktarımı yapılmıştır. Umarım bu yazı bölgenin geçmişine ışık tutar.
Mustafa Coşar
Datça, farklı coğrafyalardan gelen topluluklara ev sahipliği yapmış, salgınlarla mücadele etmiş ve yerel kahramanlıklarla şekillenmiş çok katmanlı bir tarihe sahiptir. Eski Datça Muhtarı Mustafa Coşar ve sohbetin diğer katılımcılarının anlattıkları, bölgenin geçmişine dair canlı bir portre sunmaktadır.
Korsanlar ve Hacı Süleyman'ın Cesareti
Mustafa Coşar, Datça'nın eski zamanlarını anlatırken korsanlık hikayeleriyle başlıyor. İnsanlar, korsan saldırılarından korunmak için kapıların arkasına ağır sandıkları koyarmış. Kapıyı açmak isteyen korsanlar, bu engelle karşılaşınca içeri giremezmiş. Bir korsan saldırısı sırasında, Hacı Süleyman adında bir adam, kapının aralığından dışarıya bir kargı (mızrak benzeri bir silah) uzatır ve bir korsanı öldürür. Bu olay, diğer korsanların eve girmesine neden olur, ancak bu eylem, Datça'nın direniş ruhunu simgeler. Coşar, bu hikayenin kendisine "Koca Muhtar" lakaplı birinden aktarıldığını belirtir ve hatta bu olayın geçtiği yere sonradan bir ev yapıldığını anlatır.
Datça'nın Nüfus Yapısı: Bir Kültürler Buluşması
Bölgenin nüfusu, tek bir kökene değil, çeşitli halkların bir araya gelmesine dayanır. İlk yerleşimcilerden biri olan Yörükler, bölgenin en eski sakinleridir. Ancak Datça'nın dokusunu asıl zenginleştiren, deniz yoluyla gelen farklı kökenler olmuştur.
Mağrip (1) ve Arap Kökenleri: Tarihsel olarak, Piri Reis' gibi Osmanlı denizcilerin ve Cezayirli Hasan Paşa gibi isimlerin etkisiyle Kuzey Afrika'dan (Mağrip) ve Mısır'dan (Memlükler) (2) gelen topluluklar Datça'ya yerleşmiştir. Hatta bazı mezar taşlarında Mağripli ibaresinin yer alması da bu tezi güçlendiriyor. Dinleyicilerden biri bu durumu şöyle anlatır: "Cezayirli Hasan Paşa 1700'lülerin sonuna doğru geliyor ve burada önemli bir nüfus artışı oluyor" Başka bir dinleyici ise "Mağripliler, Faslılar özellikle ben Belçika'dan tanıyorum böyle kıvırcık çocukları vardır... Burada da böyle bir kıvırcık saçlı çocuklar var. Yani o kıvırcık saçlar..." diyerek bu kökenin izlerine dikkat çeker.
Yörükler: Bölgenin kadim halkı olan Yörükler, Datça'nın yerleşik nüfusunun önemli bir parçasını oluşturuyor. Yörüklerin bu bölgeye gelişi Çerçicilik (3) üzerinden oluyor.
Yazıköy'ün Köle Nüfusu: Datça'nın nüfus tarihindeki en ilginç olaylardan biri, Yazıköy'deki Arap nüfusunun oluşumudur. Mustafa Coşar'ın aktardığına göre, bir zamanlar Afrika'nın doğusundan (Somali) yola çıkan köle gemisi, Bağlarözü'nde karaya vurur. Coşar bu olayı şöyle detaylandırır: "Güneyden Ümit Burnu'ndan dönüyor. Döndükten sonra Girit'e geliyor... Buradan gezerken Bağlarözü'nde gemi karaya vuruyor ve yara alıyor... İçeride bir sürü kıvırcık saçlı köle var... Yazıköy'ün zenginleri çalıştırmak için onları oraya yerleştiriyorlar."
Hulli Dede'nin Hikayesi: Konuşmacı Mustafa Coşar, kendi soyunun Hulli Dede adlı birinden geldiğini ve onun hikayesini detaylandırır. Hulli Dede, bir zamanlar Datça'dan Mısır'a portakal taşıyan bir gemide çalışan Arap kökenli bir denizcidir. Gemide kimsesiz olduğu için, portakal veren yerel ağalar tarafından burada çalışması teklif edilir. Kaptan, Hulli Dede'yi gemiden atar ve o da Sındı'daki ağaların arazilerinde çobanlık yapmaya başlar.
Recep Dede ve Avni Dede: Konuşmada, ticari ilişkilerde ve yerel hayatta söz sahibi olan iki önemli isme de değinilir: Recep Dede ve Coşar'ın kendi dedesi Avni Dede. Bu iki ismin ticaret ve diğer işlerde ortaklık yaptıkları, hatta Çeşmeköy okulunun yapımına da beraber katkı sağladıkları anlatılır.
Emecik Köyü ve Din : Mustafa Coşar, Haçlı Seferleri döneminde yaşanan dini savaşlara atıfta bulunarak, gemiyle seyahat eden bir grup hasta askerin hikâyesini anlatır. Bu hasta askerler, gemiden Rodos'un kuzeyindeki kıyılara çıkarılır. Tahmini, bu hasta askerlerin çıkarıldığı yerin Emecik köyü olduğudur. Bu tahmine dayanak olarak, Emecik halkının dini mezhebinin diğer yerel halktan farklı olduğunu gösteren tarihi kayıtlardan bahseder. Bu anlatıma göre, Emecik'teki nüfus kayıtlarında halkın mezhebi Kıpti olarak yazıldığını belirtmektedir. Datça'nın diğer bölgelerinde yaygın olan Hanefi mezhebinden farklı olarak gösterilmektedir. Mustafa Coşar, bu farklılığın kökeninin Haçlı Seferleri döneminde bölgeye yerleşen bu hasta askerlere dayandığını düşünmektedir.
Salgınlar ve Toplumsal Yansımaları
Datça tarihi, büyük salgın hastalıkların gölgesinde şekillenmiştir. Halkın bu kriz anlarında nasıl bir duruş sergilediği, toplumsal yapının direncini ortaya koymaktadır.
Cüzzam (Miskin Hastalığı): Bölgede yayılan cüzzam, yerel halk tarafından "miskin hastalığı" olarak adlandırılmıştır. Mustafa Coşar, bu hastalığı "Burada çok yaygınlaşmış... Miskin hastalarını toplu mezarlara gömerlermiş. Hatta babaannemin babası Adem bu hastalığa yakalanmış. Ayrı bir yere gömmüşler..." diyerek anlatır. Bir dinleyici ise bu hastalığın arkasından "uyku hastalığı" görüldüğünü belirtir: "Ensefalit (4), denen bir beynin iltihabı.. Benim annenemde aylarca uyumuş, mesela bulundukları yerde aniden uyurmuş insanlar."
İspanyol Gribi: 1. Dünya Savaşı'nın sonlarında tüm dünyayı saran İspanyol gribi, Datça'yı da vurmuş ve "Büyük Kırgın" olarak anılmıştır. Erkeklerin askerde olduğu bu dönemde, ölenlerin cenazeleri kadınlar tarafından defnedilmiştir. Coşar bu durumu "Bir günde 4 ölüm gerçekleşiyor... Bütün erkekler askerde... Kadınlar gömüyor" sözleriyle ifade eder.
Rodos ve Simi ile Yaşayan Bağlar
Türkiye anakarasına bağlı olmasına rağmen, Datça'nın en güçlü kültürel, ticari ve sosyal bağları uzun süre Rodos ve Simi gibi yakındaki Yunan adalarıyla olmuştur.
Yelkenli Ulaşımı ve Ticaret: Motorlu teknelerin olmadığı dönemde, ulaşım "yelkenlilerle" sağlanmıştır. Özellikle "inbat" olarak adlandırılan batı rüzgarları, yelkenlilerin yolculuğunu belirlemiştir. Bir dinleyici bu durumu şu sözlerle özetler: "Yani Datça'yla iletişimden çok Rodos'la iletişim olmuş."
Eğitim ve Sağlık: Datça halkının hem eğitim hem de sağlık ihtiyaçları için Rodos'a gitmesi, bu adalarla olan yakın ilişkinin en somut kanıtıdır. Bölgedeki din adamları Rodos'ta eğitim görmüşlerdir. Coşar, "Molla Mahir, Molla Mustafa, Molla İbrahim... Bunların hepsi Rodos'ta okumuşlar" derken, bir dinleyici de "Hastamızı oraya, Rodos'a götürürmüşüz. Yani burası Türkiye ile iletişimi olmayan bir ada gibi . Aynen." diyerek bu bağı pekiştirir.
Nüfus Mübadelesi: Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleşen nüfus mübadelesinde, Datça'daki Rumların Rodos'a, Rodos'taki Türklerin ise Datça'ya yerleştirildiği ve bu süreçte mal takası yapıldığı söylenmiştir.
Yerel Kahramanlıklar ve Yol Yapımının Zorlukları
Modern Datça'nın şekillenmesinde, altyapı projeleri büyük rol oynamış, bu süreçte yerel halkın fedakarlıkları ve liderlerin çabaları belirleyici olmuştur.
Angarya ve Yol Yapımı: Datça'ya elektrik ve yol gibi temel altyapının getirilmesi, halkın "angarya" usulüyle çalışması sayesinde gerçekleşmiştir. Coşar, "Bizim bayanların dahi angaryaları varmış" diyerek kadınların da bu çalışmalara katıldığını belirtir.
Mustafa Coşar'ın Mücadelesi: Mustafa Coşar, muhtarlık döneminde yolların açılması için büyük mücadeleler verdiğini anlatır: "Maşa Çukuru yolunu... Ben onun için sevilmedim... Mezarlık taşı satan zenginlerin düşmanı oldum." Coşar, yolun "insanın kan damarlarına" benzediğini savunarak, bir vatandaşın "Kan damarı olmadan insan yaşamaz. Yolları insanın kan damarına benzer" dediğini aktarır. Bir dinleyici ise, "O yolların, köylünün para karşılığı almadan bağışladığı arazisine yapılan yollar olduğunu bilmeden, bunun değerini bilmeden konuşuyoruz. Mustafa Coşar, Yol yapımına karşı çıkanlar olduğunu, hatta bir kişinin kendisine yumruk savurmaya kalktığını anlatır. En büyük üzüntüsü ise, halk için yapılan bir projenin bizzat köylüleri tarafından sabote edilmesi olayıdır."Bakın burada Pazar günü köy hizmetlerinin şantiyesindeki mazot tankerini doldurduk... Pazartesi geldiğimizde doluya yakın tankerimizin mazotu dibinde kalmış. Bunu Zeytincik yapmadı. Bunu şey yapmadı. Yaka köylü yapmadı. Datçalı yapmadı. Benim köylüm yaptı bunu." Bu olay, Coşar'ın halkına duyduğu güvenin sarsıldığını gösterirken, Datça'nın gelişim sürecinin ne kadar meşakkatli olduğunu gözler önüne serer.
Datça'da Yaşam ve Toplumsal Yapı
Eski Datça'daki gündelik yaşam, sınırlı imkanlara rağmen zengin bir kültürel dokuya sahiptir.
Nartlı Suyu ve Nohut Kahvesi: Mustafa Coşar, geçmişin ikram kültüründen bahsederken, evlerde misafirlere incir, zeytinyağı, nartlı (yabani nane) suyu ve kavrulmuş nohuttan yapılan kahve ikram edildiğini anlatır. Özellikle nartlı suyun artık kalmadığını, çünkü bitkinin tükendiğini söyler.
Çerçiler ve "Arap Yüzük": Dinleyicilerden biri, bölgeye Denizli'den gelen çerçilerin de bulunduğunu ve bunların "Arap yüzük" gibi çeşitli ürünler getirdiğini belirtir.
(1) Mağrip, Tunus, Cezayir, Fas ve Batı Sahra'yı içerir.
(2) Memlûkler, İslam dünyasında hükümdara bağlı köle kökenli asker.
(3) Çerçi; köy, pazar vb. yerlerde dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyası satan kimse.
(4) Ensefalit, Halk arasında beyin iltihabı olarak bilinen ensefalit, virüslerin ve bakterilerin merkezi sinir sistemini enfekte etmesi sonucu beyin fonksiyonlarının bozulması ya da kaybı durumudur.
* Bu sayfada yayınlanan yazı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Siz de bu konu hakkındaki düşüncelerinizi bizimle paylaşmak ister misiniz? Yorum bölümümüz, fikir alışverişinde bulunabileceğiniz, sorular sorabileceğiniz ve farklı bakış açılarını keşfedebileceğiniz bir platform.
Yorumlarınız, içeriğimizi zenginleştirdiği gibi, diğer okuyucular için de değerli bir kaynak oluşturuyor. Katkılarınızla birlikte daha dinamik ve etkileşimli bir topluluk oluşturacağımıza inanıyorum.
Düşüncelerinizi duymak için sabırsızlanıyorum!