Ege ile Akdeniz’in Sarıldığı Yer: Knidos’ta Bir Gün
Bir kaç gün yağmurlu dolulu geçen zamandan sonra, güneşin tekrar aramıza katılması ile akşama doğru yola çıkıyoruz. Rotamız, Ege ile Akdeniz’in birbirine usulca sarıldığı noktadaya, zamanın bile yavaş aktığı bir yere: Knidos’a. Datça sokaklarında, arkadaş sohbetlerinde adını duymuştum, ama hiçbir fotoğraf ya da satır, buraya ayak basmanın yarattığı hissi tam olarak tarif edemezmiş. Şimdi biliyorum.
Taşlar, Sessizce Konuşan Tanıklar
Knidos’a ilk adım attığımızda, karşımıza çıkan sütunlar bizim yüzlerce yıl öncesine tarihi bir yolculuk yapmamıza neden oldu. Zamanda yolculuk mümkün oluyormuş hissine kapılmadık değil. Bugün bile ayakta kalmayı başarmış bu yapılar, yüzyılların yorgunluğunu gururla taşıyor. Mermerin üzerindeki her oyuk, sanki bir öykü anlatıyor.
Buradaki yollardan kimler yürüdü? Kimler tanrılarına dua etti, kimler limana gelen gemileri karşıladı, kimler sonsuz ufka bakıp iç geçirdi?
Kafamın içinde sessiz bir rehber, bana şehrin sırlarını fısıldıyor gibiydi.
İki Denizin Arasında, Sonsuzluğun Kıyısında
Knidos’un konumu öylesine özel ki… Bir tarafında Ege’nin özgür ruhu, diğer yanında Akdeniz’in sıcak soluğu var. İkisinin tam ortasında durup, gözlerimle ufka baktım. Uzakta bir deniz feneri, dalgaların kucakladığı bir tepeden denizi selamlıyordu.
Gün batımı yaklaştıkça gökyüzü mor, turuncu ve lacivertin inanılmaz tonlarına bürünmeye başladı. O an, sadece geçmişin değil, doğanın da kutsal bir alanında olduğumu hissettim.
Sessizlik İçinde Dinginlik
Knidos’ta sadece tarih değil, dinginlik de var. Şehrin taş sokaklarında yürürken, rüzgarın zeytin dallarındaki fısıltısı da eşlik ediyor. Arada bir cıvıldayan kuşlar, doğanın da bu antik kente hayran olduğunu gösteriyor.
Her yer papatyalarla, sarı kır çiçekleriyle dolu. Sanki zamanın bile unuttuğu bu yerde, yaşam yeniden başlıyor, her noktasında bir devir daim söz konusu. Hayatın döngüsel çevrimi her yeni günde, mevsimde, yılda yeniden başlıyor.
Gitmeden Önce
Knidos’u sadece bir antik kent olarak değil, bir zaman kapsülü’nde yolculuk yaptığınızı düşünün. İçine adım attığınızda modern dünyayı geride bıraktığınızı hayal edin . Burada sessizlik konuşuyor, taşlar dile geliyor, deniz duygulara tercüman oluyor.
Eğer bir gün Datça yolları sizi çağırırsa, Knidos’a da mutlaka uğrayın. Yanınıza bir defter alın, belki birkaç satır yazmak istersiniz. Çünkü bu şehir, sadece geçmişi değil, sizin iç dünyanızı da keşfetmenize neden olabilir.
Ayrılıken...
Knidos’tan ayrılırken, arkamdan el sallayan, su döken bir dostu geride bırakmış gibi hissettim. Vedalaşmak gerçekten zor oldu. Ama her ayrılış, yeniden buluşmanın ve bir araya gelmenin başlangıcıdır . Belki bir gün, güneşin başka bir açıda battığı başka bir mevsimde, tekrar yollarımız kesişir.
Ve o zaman… yine taşlara dokunur, tarihle konuşurum.
Yorumunuz için teşekkür ederim.